Bugün sizlerle modern yaşamın bize dayattığı ‘’fiktif mutluluk arayışından’’, sosyal medyanın beden algımız üzerindeki yıkıcı etkilerinden, bu etkilerin ve arayışın bizi nasıl duygusal yeme gibi işlevsiz savunma mekanizmalarına ittiğinden bahsetmek istiyorum.

Mutluluk arayışı modern çağın en büyük tuzaklarından biri. Sosyal medya bize sürekli şunu fısıldıyor: “Hep mutlu olmalısın.” Oysa mutluluk sürekli bir ruh hali değil, anlardan ibaret ve sınırlı. Karnın acıktığında yediğin bir yemek, uzun süredir görmediğin bir dostun gülümsemesi, sabah pencereden süzülen gün ışığı…

Sürekli mutlu olma çabası, tam tersine mutsuzluğun kaynağına dönüşüyor. Önemli olan biyolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarımızı dengeyle karşılayabilmek. Tıpkı yemek gibi: Fazlası da zararlı, azı da.

Duygularla Yüzleşmek Yerine, Duyguları Yemekle Susturmak

Toplum olarak duygularımızla aramızda mesafe var. Onları tanımak, isimlendirmek yerine, duygularımızı bastırıyoruz. İşte duygusal yeme tam da bu noktada devreye giriyor.

Fiziksel açlık bedenden gelen doğal bir sinyaldir. Duygusal yeme ise öfke, üzüntü, sıkıntı, suçluluk gibi hisleri susturma çabasıdır. O an için haz verir, ardından suçlulukla geri döner. Ve bizi kısır döngünün içine hapseder.

Çoğu zaman bu davranış, çocuklukta öğrenilen küçük kalıplarla pekişmiştir: “Ağlama çocuğum, al sana çikolata.”

Beden Algısı: Sosyal Medyanın Sentetik Gerçekliği

Sosyal medya bir borsa gibi çalışıyor. Beğeni sayısı, öz saygımızın piyasa değerine dönüşmüş durumda. Ancak unutmamalıyız: Oradaki görüntüler gerçeğin değil, filtrelenmiş bir kopyanın yansıması.

Kusursuz beden arayışı, sonu olmayan bir kuyudur. İnsan sadece bedenden ibaret değildir. Öz saygı, başkalarının onayından değil, kendi içimizden beslenmelidir.

Lütfen unutmayın: Düşüncelerimiz gerçek değildir, sadece düşüncedir. Bu farkındalık, zihnin tuzaklarından özgürleşmenin ilk adımıdır.

Peki Ne Yapmalı?

  1. Dengeyi Bulun:Acıktığınızda yiyin, doyduğunuzda bırakın. Sosyal medyayı da kendinize limit ve sınır koyarak, dengeli kullanın.
  2. Duygularınızı Tanıyın:Duygularınızı bastırmayın. Duygular neyi isteyip neyi istemediğimizi anlatır; karşılamamız gereken ihtiyaçlarımızı işaret ederler. Öfke engellenmekten, korku tehdit ve tehlikeden, üzüntü kayıptan, tiksinti uzaklaşmak gerekenden kaynaklanır.
  3. “Body Shaming”den Uzak Durun:Küçük bir söz, başkalarında derin yaralar bırakabilir. İyi niyetli bile olsa fikir sorulmadan yorum yapmak, akıl vermek, yüzleştirmeye çalışmak, hassasiyeti olan kişilere zarar verebilir.
  4. Ebeveynlere Not:Çocuklar için en güvenilir rol model kişiler, ebeveynleridir. Sevgiyi, saygıyı, güveni koşullara ve başarıya bağlamayın. Psikolojik ihtiyaçlar dengede ve koşulsuz şekilde doyurulmayı bekler. Disiplin elbette önemli bir alışkanlıktır. Ancak psikolojik ihtiyaçların ihmali, beden özellikleri ve performans çıktılarına koşullanması, çocuklarda ciddi şekilde yanlış öğrenmelere ve ileriki yıllarda yaşam ile başa çıkmada sorunlara yol açabilir. ‘Sevilen bir insan olmak = kusursuz bir bedende olmak’ veya ‘başarı = saygı’ gibi koşullanmış, dirençli, katı inançlar oluşursa, olay ve durumlarla başa çıkarken sağlıklı karar verme, düşünme, hissetme, davranma alanlarında kendini tekrar eden psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir. Esnemek, kendine şefkat göstermek, kabul ve kararlılık vb. pek çok yetkinlik yeterince gelişmeyebilir ya da ihtiyaç duyulandan daha geride kalabilir.
  5. Uzman Desteği Alın:Zihinsel ya da duygusal yükünüzü tek başınıza taşımak zorunda değilsiniz. Tekrar eden sorunlarınız varsa; kendinizle, yaşamla, duygularınız, davranışlarınız, düşünceleriniz ve dürtülerinizle, insanlarla ve olaylarla başa çıkmakta zorlanıyorsanız, uzman klinik psikologlar ve psikiyatristlerden, psikoterapi desteği alabilirsiniz.

Ne yaparsak yapalım, insan, doğası gereği eksik ve kusurludur. Bu ana gerçek herkesi kapsar.

Ötekilerin düşünceleri ile gerçekler değişmezler.

‘Kabul ve kararlılık’ herkes için gereklidir.

Klinik Psikolog Emrah Yolaç